İklim yasası, kâğıt üzerinde çevreyi koruma amacı taşıyan bir yasal düzenleme gibi görünse de, gerçekte küresel sermaye yapılarının ve ideolojik odakların dayattığı bir baskı aracıdır. Bu yasa, ne çevreyi gerçekten korumakta ne de toplumun faydasını gözetmektedir. Aksine, ekonomik bağımsızlığı zedeleyen, milli egemenliği hiçe sayan ve sosyal adaleti derinleştiren bir sürecin meşrulaştırılmasıdır.
Unutma: bazı takıntılar senin değil, toplumun içine işlediği sessiz emirlerdir. Onları anlamak, sadece psikolojik değil sosyolojik bir uyanıştır da.
Birlikte “anlam” üretin: Sadece görev paylaşmak değil, birlikte anlam üretmek ilişkideki aşkı besler. Ortak hedefler, ortak değerler ve birlikte kurulan hayaller, aşkı derinleştirir. Evliliğin sorumluluğu ile eşe duyulan aşk bazen karşı karşıya gelebilir. Ancak bu çakışma, doğru yönetildiğinde bir rekabet değil, bir iş birliğine dönüşebilir.
Evliliğe aşık olmakla eşe aşık olmak arasındaki farkı anlamak, ilişkinin hangi temeller üzerine kurulduğunu gösterir. İdeal olan, bu iki bağlılığın birlikte var olmasıdır. Hem kurumun sağladığı düzen hem de eşin kişiliğine duyulan sevgi, sağlıklı bir ilişkinin temel taşlarıdır.
Sosyoloji yalnızca bir bilim değil, aynı zamanda bir farkındalık biçimidir.
Aşk hâlâ var. İnsanlar hâlâ seviyor, bağ kuruyor, birlikte yaşlanmak istiyor. Ancak günümüz ilişkileri, artık sadece kalpten değil, cebin durumundan da geçiyor. Bu noktada toplumsal yapıyı yeniden düşünmek, evlilik ve ilişki kavramlarını dönüştürmek kaçınılmaz hale geliyor.
Bir meslek yasası; belirli bir alanda çalışan profesyonellerin görev tanımlarını, çalışma koşullarını, etik ilkelerini ve haklarını tanımlayan hukuki bir düzenlemedir. Hâlihazırda doktorlar, mühendisler, gibi birçok meslek grubu bu yasal güvenceye sahiptir. Ancak sosyologlar için böyle bir düzenleme olmaması şu sonuçları doğurmaktadır:
Küreselleşme ile Beraber Kaybedilen Değerler
İnsanoğlu, binlerce yıldır kendisini değersiz gösterecek ve olmadık şeylere üzebilecek birçok yöntem geliştirmiştir. Bu nedenle insanlar, yaşamlarındaki tüm imkânsızlık ve olumsuzlukları bir kenara bırakarak mutlulukla mücadele etmeye öncelik vermişlerdir. Mutlulukla başa çıkmaya çalışmak, ne kadar inkâr etsek de çoğumuzun yaptığı bir şeydir.