Evliliğin Sorumluluğu ile Eşe Duyulan Aşk Çakışırsa Ne Olur?
Evlilik; sevgiyle başlayan, sorumlulukla şekillenen bir yolculuktur. Başlangıçta eşe duyulan aşk, ilişkinin kalbini oluşturur. Ancak zamanla bu duygusal bağın etrafını sorumluluklar sarmaya başlar: ev geçindirme, çocuk bakımı, aile ilişkileri, iş yaşamı ve daha fazlası... Tam da bu noktada bazı çiftler için aşkın yükü ile evliliğin yükü birbirine karışır. Peki ya bir gün bu iki unsur aşk ve sorumluluk çatışırsa ne olur? Aşk sorumluluğa yenilir mi, yoksa sorumluluk aşkı besler mi?( Akbaş, A. 2024:136).
Evlilik, sadece duygusal bir bağ değildir; aynı zamanda bir toplumsal kurumdur. Sosyolojik açıdan evlilik, bireyin bireyselliğinden çıkarak toplumsal bir role geçişini temsil eder. Bu rol, beraberinde birçok yükümlülük getirir. Aile danışmanlığında sıkça karşılaşılan konulardan biri de, bu yükümlülüklerin aşkın önüne geçmeye başlamasıdır (Akbaş, A. 2024:136).
Eşler arasında ilk zamanlarda hissedilen heyecan, zamanla yerini “yetişilmesi gereken sorumluluklara” bırakabilir. Bu noktada birey, bir ikilemle karşılaşır: “Eşimle duygusal bağ kurmak istiyorum ama önce faturalar, çocukların okul durumu ve ev işleri var.” Zihinsel ve duygusal enerji sürekli sorumluluklara kanalize edildiğinde, aşk ilişkisi gölgede kalabilir (Akbaş, A. 2024:138).
Sorumluluk duygusu arttıkça, birey eşine olan sevgisini göstermek yerine, onunla olan ilişkisini bir “ortaklık” gibi yaşamaya başlayabilir. Bu durum, eşlerin zamanla sadece “iyi bir ekip” haline gelmelerine, fakat duygusal yakınlığın zayıflamasına neden olabilir( Akyazı, G.K. Çıtak, Ş. ve Tosun,C . 2022:940).
Ancak bu çakışma bir son değil, bir dönüm noktası olabilir.
Aşk ile sorumluluğun çakışması, evliliğin sonunu değil, dönüşümünü işaret eder. Çünkü bu ikisi aslında birbirini yok etmek zorunda değildir; doğru yaklaşımla birbirini tamamlayabilir (Akyazı, G.K. Çıtak, Ş. ve Tosun,C . 2022:940).
Peki ne yapılmalı?
Rolleri yeniden tanımlayın: Eşiniz sizin sadece çocukların annesi ya da babası, evin sorumlusu, faturaların ortağı değil. Onunla duygusal bağ kurmak hâlâ mümkün, yeter ki rolleri “tamamen işlevsel” hale getirmeyin( Ak, S. ve Çelik , B.S.2024:46).
Aşkı günlük yaşama entegre edin: Büyük jestler değil, küçük yakınlıklar aşkı canlı tutar. Günlük sorumlulukların içinde “eşinizi görmek” için kısa ama anlamlı anlar yaratın. Birlikte içilen bir kahve, küçük bir övgü ya da anlamlı bir bakış, tahmin ettiğinizden çok daha fazlasını ifade eder( Ak, S. ve Çelik , B.S.2024:46).
Zihinsel alan açın: Sorumluluklar her zaman olacak. Ancak zihninizde eşinize ve ilişkinize yer açmadığınız sürece, aşk sürekli geri planda kalacaktır. Bu alanı yaratmak bilinçli bir tercihtir.
Destek istemekten çekinmeyin: Aşk ve sorumluluğu dengeleyemediğinizi fark ettiğinizde, profesyonel bir destek süreci bu dengeyi kurmanızda yardımcı olabilir. Aile danışmanlığı, evliliğin sadece kriz anlarında değil, gelişim dönemlerinde de etkili bir destektir.( Ak, S. ve Çelik , B.S.2024:47).
Birlikte “anlam” üretin: Sadece görev paylaşmak değil, birlikte anlam üretmek ilişkideki aşkı besler. Ortak hedefler, ortak değerler ve birlikte kurulan hayaller, aşkı derinleştirir. Evliliğin sorumluluğu ile eşe duyulan aşk bazen karşı karşıya gelebilir. Ancak bu çakışma, doğru yönetildiğinde bir rekabet değil, bir iş birliğine dönüşebilir. Aşk, sadece başlangıç duygusu değil; aynı zamanda karar, emek ve bağlılıkla büyüyen bir süreçtir. Sorumluluklar arttıkça aşk zayıflamak zorunda değildir. Önemli olan, aşkı sorumlulukların arasında kaybetmemek değil, tam da onların içinde yeniden bulmaktır( Ak, S. ve Çelik , B.S.2024:48).
Kaynakça
Akbaş, A. (2024), Türkiye toplumunda evlilik ve aile: Sosyolojik-psikolojik perspektiften yakın ilişkiler, Nosyon: Uluslararası Toplum ve Kültür Çalışmaları Dergisi, ss (131-153)
Akyazı, G.K. ve Çıtak, Ş. ve Tosun, C. (2022), Evlilik Tutumunun Bir Yordayıcısı Olarak Evlilik Rol Beklentileri, ODÜ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, ss (931-948)
Ak, S. ve Çelik, B.Ş. (2024), Evli Kadınlarda Cinsel Yaşam Kalitesi, Eşe Yabancılaşma ve Evlilik Doyumu, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, ss (35-52)