İklim yasası, kâğıt üzerinde çevreyi koruma amacı taşıyan bir yasal düzenleme gibi görünse de, gerçekte küresel sermaye yapılarının ve ideolojik odakların dayattığı bir baskı aracıdır. Bu yasa, ne çevreyi gerçekten korumakta ne de toplumun faydasını gözetmektedir. Aksine, ekonomik bağımsızlığı zedeleyen, milli egemenliği hiçe sayan ve sosyal adaleti derinleştiren bir sürecin meşrulaştırılmasıdır.
Unutma: bazı takıntılar senin değil, toplumun içine işlediği sessiz emirlerdir. Onları anlamak, sadece psikolojik değil sosyolojik bir uyanıştır da.
Birlikte “anlam” üretin: Sadece görev paylaşmak değil, birlikte anlam üretmek ilişkideki aşkı besler. Ortak hedefler, ortak değerler ve birlikte kurulan hayaller, aşkı derinleştirir. Evliliğin sorumluluğu ile eşe duyulan aşk bazen karşı karşıya gelebilir. Ancak bu çakışma, doğru yönetildiğinde bir rekabet değil, bir iş birliğine dönüşebilir.
Evliliğe aşık olmakla eşe aşık olmak arasındaki farkı anlamak, ilişkinin hangi temeller üzerine kurulduğunu gösterir. İdeal olan, bu iki bağlılığın birlikte var olmasıdır. Hem kurumun sağladığı düzen hem de eşin kişiliğine duyulan sevgi, sağlıklı bir ilişkinin temel taşlarıdır.
Zihin, beş boyutlu bir evrendir; keşfetmeye hazır mısın?
Yalınlaştıkça Derinleşir, Saflaştıkça Huzur Buluruz
Aşk hâlâ var. İnsanlar hâlâ seviyor, bağ kuruyor, birlikte yaşlanmak istiyor. Ancak günümüz ilişkileri, artık sadece kalpten değil, cebin durumundan da geçiyor. Bu noktada toplumsal yapıyı yeniden düşünmek, evlilik ve ilişki kavramlarını dönüştürmek kaçınılmaz hale geliyor.
Ulrich Beck' in "risk toplumu" kuramı, modern dünyanın kendi yarattığı tehlikelerle nasıl yüzleştiğini ortaya koyar. Yani teknolojinin ilerlemesi günümüzde yaşantımızı kolaylaştırsada; büyük riskleri olduğundan bahsediyor. İnsansız hava uçakları ve füzeler gibi...
Yıllarca bekleme odasında geçen bir ömür, yalnızca bireyin dünyasında değil; tüm toplumun kaybı olarak bakılır. İşsizliği çözmek sadece yeni işler yaratmakla değil; bireyin emeğini, hayalini ve varlığını görebilen bir sistem inşa etmekle mümkün olacaktır. Sosyologlar olarak yapıyı anlamaya, aile danışmanları olarak bireyi desteklemeye devam etmeliyiz.
Unutulmamalıdır ki, mesleği elinden alınan bir birey, yalnızca gelirini değil; kendisini, benliği, değerini kaybeder. Biz sosyologlara ve aile danışmanlarına düşen görev ise bu kaybı görünür kılmak ve o bireyin yeniden umutla bağ kurabileceği yolları açmaktır tekrar benliğini inşa edip eyleme geçmesi için disiplin ve planlar, projeler sunmaktır.