TOPRAKTAN DOĞAN BİRLİK : CENNE CAMİİ ‘ NDE KÜLTÜREL HAFIZA VE TOPLUMSAL DAYANIŞMA
Toprak bazen kanla sıvanır , bazen ellerle yoğrulur. Bir yerde çocuk sesleri , bombaların gürültüsüne karışır. Başka bir yerde aynı zamansal düzlemde dualar topraktan örülmüş duvarların gölgesinde yankılanır. Filistin yıkıntılarında umut direnişle yeniden doğarken ; Mali’ nin Cenne kentinde yoksulluğun ortasında yükselen camii, dayanışmanın ve inancın taşlaşmış halidir. Burada yiyecek yok, su yok, iş yok, gelir yok, ateşli silahlar da yok…Müslüman toplumların bu iki farklı aynası, bize tek bir hakikati hatırlatır; Toplumlar hangi koşullarda olursa olsunlar varlığını üretir; ya direnişle ya da kültürle ama daima birlikte.
Kültürün ortak dili
Doğunun Kayıp Silüetleri Belgeseli , izleyiciyi yalnızca bir mimari sürecin tanığı kılmakla kalmaz; aynı zamanda kutsal bir ritüelin sessiz bir katılımcısına dönüştürür. Panoromik çekimlerle göğe uzanan kerpiç duvarların heybeti sergilenir. Bu geniş açı, mekanın sadece taş ve topraktan değil, kollektif bir ruhtan örüldüğünü duyumsatır. Kamera, yakın planda nasırlı ellerin toprak yoğuruşunu yakalar; bu hareketler sıradan bir işten ziyade, toplumsal hafızanın tekrar tekrar yazılışına dönüşür. Yavaş kamera hareketleri ise zamanı ağırlaştırır; sanki her kare emeğin kutsallığını seyirciye hissettirmek üzere özenle saklanır.
Cenne Cami’sinde her yıl gerçekleştirilen toplu onarım, mimarlığın prototipi, bir bilginin formülü gibidir. Meşakkatli bir eyleme dönüşen yaratım süreci, halkın emeğiyle somutlaşır. Bu emek yalnızca bir mimari bakım, algoritmik bir akış değil; aynı zamanda yaşamın canlı propagandasının en güçlü ifadesidir. Her yıl yağmur mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte, köy halkı bir araya gelir; kadınlar, gençler, yaşlılar, çocuklar…Her biri bu kutsal emeğin zincirinde bir halka gibidir. Toprak ve yağmur ; doğanın iki unsuru, insanın ellerinde yeniden şekillenir. Bu süreç Emile Durkheim’ in ‘’kollektif bilinç ‘’ kavramının temsili gibidir. Bireyler kendi benliklerin ötesine geçerek toplumsal bir ruhun parçası olurlar. Onlar için camii inşaatı ; ideolojilerini ayakta tutan ortak duygu, inanç ve anlamlar bütünü, küresel güçlerin dayattığı hegemonya mücadelesine karşı sessiz bir direniş ,bir temsil mekanıdır. Cami etrafında toplanan insanlar, farklı yaşlardan, farklı rollerden gelseler de ortak bir amaçla birleşirler; kutsal olanı yaşatmak…Bu süreçte bireysel benlikler geri çekilir, ‘’ biz ‘’ duygusu görünür hale gelir.
Çamur, toprakla insan arasında kadim bir bağ gibidir. İnsan doğadan aldığıyla, yeniden doğayı biçimlendirir. Cenne halkı için camii, aynı zamanda emeğin kutsandığı bir mekandır. Onarım tamamlandığında, köy halkı yalnızca duvarları yenilemiş olmaz; toplumsal ruhta tazelenir. Bu yenilemenin ardından düzenlenen toplu ibadet, adeta bir bayram havasında geçer. Sabahın ilk ışıklarında camii avlusu dolmaya başlar. Bireyler kendi benliklerini aşarak daha büyük bir bütünün parçası olduğunu hissederler. Ortak ibadet sadece bir vecibe değil aynı zamanda ‘’ toplumsal yeniden doğuş ‘’anıdır. Her dua birlikte üretmenin, birlikte var olmanın sembolüne dönüşür. Makine sesi duyulmaz bu topraklarda …Her şey el emeğiyle, sabırla, sessiz bir ritim içinde yapılır. Kerpiç sesi toplumsal senfoniye dönüşür. İnsan, doğa ve inanç aynı anda hareket eder. Yağmurun gelişiyle başlayan, toprağın kurumasıyla biten bu döngü, bizlere dayanışmayı öğretir.
Belgesel, izleyicide sadece tarih ya da mimari eser anlatmaz. Aynı zamanda toplumların direnci, inancı ve dayanışma üzerine evrensel bir ders sunar. Toplumların kalıcı eseri taş , toprak değil ;birlikte olma iradesidir. Günün sonunda güneş çöl ufkuna inerken, caminin duvarlarına vuran son ışık sanki bir teşekkür gibidir. İnsana , inanca ve birliğe…
Cenne’den Filistin’ e kavramsal bağlantı ( Toplumsal dayanışma üzerinden )
Cenne Camii’ inde halkın el birliğiyle yürüttüğü bakım süreci, toplamsal koordinasyonun somut ifadesidir. Bu dayanışma, yalnızca mimari bir yenileme değil aynı zamanda toplumsal kimliğin yeniden inşasıdır. Benzer biçimde, yıkıntılar arasında nefes almaya çalışan, toprakları elinden alınmış, sürülmüş , öldürülmüş Filistin halkı da dayanışmayı bir direnişe dönüştürür. Her iki toplumda farklı coğrafyalarda, fakat aynı insani değerler etrafında birleşir; kültür, inanç ve birlikte yaşama iradesi. Bu iki deneyim farklı koşullarda olsa da daima varlıklarını üretme biçimlerini işaret eder ; ya kültürle yoğrulmuş birlik ya da baskının direnişin gölgesinde beslenen bir umut…
Esma Koca