Sosyolog Dergisi Bir DUSODER Yayınıdır

Kapatmak için ESC Tuşuna Basın

ZAFERE ATILAN İMZA ÇİÇEKLİ YOLLARDAN GEÇMEZ

Çözümlemesi en zor varlıktır “insanoğlu” ve bu anlamsızlık paradoksunda onu takip eden “hayat” mefhumu. Hayat dediğimiz ibare sevince, kedere, varlığa, yokluğa, doğuma, ölüme ve daha birçok kavrama gebe. İnsanoğlu ise bu gebeliğe yollanmış en büyük ebe. Farklıdır her birey bir öncekinden. Kimi acıdan beslenir, kimi bilgiden, kimine sevgidir anahtar kelime kimisine ise paradır dünyayı çekip çeviren. Ancak en değerlisi acıdır içlerinden. Adeta bir eğitmendir; hayata bakış açınızı değiştirir, çiğlikten kurtarır, olgunlaştırır. Görmediklerinizi görme, duymadıklarınızı duyma algısı yaratır. Bu bir nevi farkındalıktır. “Dûçar olduysan bir defa nemalanmalısın bu olgudan. Yaşadıklarına rağmen yerinde sayıyorsan,” Ya yaşadıklarının farkında değilsindir ya da kendinin “Silkelenmelisin! Izdırap dolu yaşamlarından sıyrılan fertler değil miydi en derin acılara şahitlik edip günümüzde hâlâ isimlerinden sıklıkla bahsettiren bilgeler?..”

 

Bir Beethoven vardı ya hani; annesi frengi hastası olan. Kardeşlerinden üçü sağır, ikisi kör, biri zekâ engelli. Yaşamı; yokluklara mesken olmuş, derin acılar içinde geçmişti ama o dünyanın en iyi bestecilerinden olmayı hedef edinmişti. Peki ya Fyodor Dostoyevski? Babası alkolik, annesi hasta. Tüm çocukluğunu yalnız başına yatılı okullarda geçirmişti. Bitmek bilmeyen bir depresyon ve doğuştan gelen epilepsi hastalığıyla mücadele etti. Bunların hiçbiri onun dünya klasiklerini üretmesine engel teşkil etmedi. Bir de Tolstoy; çok küçük yaşta anne ve babasını kaybetti. Yasnaya’da sefalet içinde bir çocukluk geçirdi. Bir tren garında donarak hayatını kaybetti. Dünya Klasiklerinde ölümsüz eserlere imza atan Tolstoy hayatının son gününe kadar acı çekti. Charles Bukowoski; babası tarafından sürekli şiddet görüp, kemerle dövüldü. Çocukluğunun büyük bir kısmını sokaklarda yatarak geçirdi. Karaciğeri yetersiz cildi ağır hastalıklıydı. Hayatı boyunca yaptıkları yaşamının bir yansıması oldu. Bir de henüz 17 yaşında “Yazar olacağım ben” dediği için ailesi tarafından 3 kez akıl hastanesine yatırılan Paulo Coelho… Aylarca hastanede sakinleştirici ve elektroşok tedavisi uygulanmaya çalışılan, yazar daha o zamanlar söz vermişti kendine “yaşadıklarımı yazacağım” diye. Hayat hikayesinin beni derinden etkilediği bir diğer emsal ise Charles Dickens’ tır. Dickens’ ın tüm gençliği babasının borçlarını ödeyerek ve bir başına ailesine bakmakla geçti. Bu yüzdendir ki okula dahi gidemedi ama dünyanın en iyi yazarlarından biri oldu. Zamane insanına bir emsal de Franz Kafka; kendisinden sonra doğan iki erkek kardeşi bebekken öldü. Üç kız kardeşi Nazi Almanya’sında canice katledildi. Baskıcı ve dayakçı babasının yanında tek başına büyüse de bu zorluklar onu Dünya Edebiyatı’na damgasını vurmaktan alıkoyamadı. Zaferin büyüklüğü, mücadelenin zorluğu ile ölçülür kelimesinin tam anlamı ile vücut bulmuş halidir verilen örnekler.

   Kederden, yoksulluktan ve acıdan müteşekkil olan yaşamlarından sıyrılmış daha nice somut emsal bulunmakta… Kim bilir belki de kederle hemhal olmaktır tüm mesele.

   Ve Umberto Eco’ nun haklı bir isyanı dilimde: “Mutlu insanların hikâyesi olmaz.” diye…

Sosyolo - Aile Danışmanı

            Merve Aytekin Tahınç

 

Kaynakça:

Sosyologlar Sokağı, Onedio, La Fontaine, Umberto Eco, Franz Grillpazer, Tolstoy biyografi, Fyodor Dostoyevski , Charles Bukowoski , Paulo Coelho , Charles Dickens , Beethoven biyografileri.

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Dergiler