Sosyolog Dergisi Bir DUSODER Yayınıdır

Kapatmak için ESC Tuşuna Basın

YENİ BİR SINIF : MEDYA FENOMENLERİ

Yeni bir(i) sınıf(ı) yaratılıyor... [Medya Fenomenleri] İşi, mesleği veya başarısı ile medyatik olmuş kişilerden değil bunlar. İzleyici ve takipçi sayıları güclerinin kaynağı. Medya fenomenliği sınıfı ve karşılığında onun bağımlısı bir sınıfsızlık. Serfler ve efendiler misalinden öte ÖZNE’nin NESNE’ye doğru evrimi gerçekleşiyor. BEDENLER ve RUHLAR vitrinde. Kapatalizmde her şey satılabilir, yeter ki pazarlamasını bilin. Gündelik hayatta istenilen duyguya ait her an hazır bir arkadaş, yer – mekân, duygu yok. Ama sanal dünyada her şey mümkün. Üstelik gerçek ve ahlaki olma zorunluluğu da yok. En beğendiğimiz ürünler, sözler, diziler, filimler, paylaşımlarımız, beğenilerimiz hepsi takip ve analiz edilebilir durumda. “Özentinin gözetimi” kavramım burada devreye giriyor. Neye özeniyorsak yada neye özenmemizi istiyorlarsa onu sunmaları yeterli. Tüketen medyadan tükenen topluma doğru NESNE’ leşmiş ilerleme! devam ediyor.

Guy Debord’ın "gösteri toplumunda, kurtuluş vaatleri de gösterinin bir parçasına dönüşür" sözüyle bağlantılı, gösterilen ile gerçeğin ayrımını yapmanın zorluğu gösteriye itaati ve teslimiyeti doğuruyor. İlk çağ topluluklarında kahramanlar, geleneksel yapılarda lider ve âlimler, modern zamanlarda ise konu hakkında eğitimi ve yeterliliği olan uzman kişiler görüş bildirirlerdi. Ancak medya tarafından yaratılan yeni Fenomen sınıfının toplumdaki olup bitenler üzerinde yaptığı açıklamalar daha fazla önemseniyor. Bu sınıfın söylemlerine önem verilmesi adeta bir "halk alimliği" görevi de üstlendiklerinin kanıtı. Öyle ya onların düşünceleri ve yorumları çok önemli. İşin ehli olmalarına da gerek yok.

Yeryüzündeki en kötü bağımlılıklardan daha vahimi olan medya bağımlısı bireyleri kurtarmak için kırmızı reçetelere ihtiyaç var. Bu minvalde başta aileye ve devlete büyük görevler düşüyor. Ama son yıllarda artan boşanma vakalarının yüksekliği bu görevin aile boyutunu sekteye uğratmış durumda. Çocuk söyleneni değil, gördüğünü örnek alır. Yetersiz olan aileler için mutlaka bir “aile danışmanı” görevlendirilmeli. Çocuklar uygun periotlarda görüşme ve mülakatlar ile takip edilmeli. Eğitim hayatı boyunca müfredata işlenmiş uyarıcı ve koruyucu eğitim-öğretim tekniklerinin hayata geçirilmesi MİLLİ EĞİTİM modelimizin yapı taşı olmalı.

Medyanın olumsuz etkilerinden korunan ve koruyan bilinçli kullanıcılar ve toplumu olmamız dileğiyle.. Konumuzu değerli bir SANATÇI’ mızın düşünceleri ile bitirelim. 

*Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
*Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
*Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
*Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
*Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
*İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
*Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız? Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
*Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
*Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?

*Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
*Bilgi toplumu oldunuz da duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor ?

(*Müşfik Kenter)

 

Selam ve Sevgilerimle..

 

 

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Dergiler