Neslihan Karahan
VAR OLABİLEN TOPLUM
Öğleden sonra saat iki sularıydı. Karşı daireden apartmana yayılan iştah açıcı börek kokusu, raks ediyordu burun deliklerimde adeta.
"Bu koku, Nimet teyzenin meşhur ıspanaklı böreği olmalı," diye geçirdim içimden. Aşinalık kazanmıştım, ne de olsa bu mis koku onundu. Tam bu düşüncelerle beynim meşgulken telefonum çalıyordu. Teknoloji sağ olsun, artık telefonu açmadan ekrandan öğrenebiliyor insan kimin aradığını. Teknolojik çağ üç eksi verse de bir artı sunmuyor değildi.
Neyse, bir hatır muhabbetiyle geçen telefon konuşmasından sonra günün planını yapmak üzereydim ki kapının tıklama sesine yöneldim. Nimet teyzenin elinde tabağı görünce ikramlık börek getirdiğini tahmin etmek zor değildi. Daima böyle yapardı.
"Kokusu yayılmıştır, canın çekmiştir evladım, tadımlık sana da getirdim," derdi. “Eski toprak” derler böyle nezaketli tutum sergileyen insanlara. Şimdilerde komşuya bir şey götürecek olsan, bin bir paranoya yazar belleğinden.
Özellikle metropol ve siteli evlerde artık bu düşünceler hâkim çoğunlukla. Nadirdir birbirini tanıyan komşular.
Ben bunları düşünürken Nimet teyzeyi kapıda bekletmedim tabii ki. Ocağa koyduğum çay demini alana kadar muhabbete açıldık. Börekler çok leziz görünüyordu. Daha elime alıp ağzıma götürmeden, hamurun üst kısmının katmer katmer görüntüsü, yine hamuru elinde açtığını gösteriyordu. Ağızda kıyır kıyır yayılan tadı şaheserdi. Yeni yağmış kar üzerine basınca çıkan çıtır çıtır ses nasıl kulağa hoş gelirse, işte o ses dişlerim arasından çıtırdıyordu.
Bu esnada Nimet teyze, birikmiş anılarını anlatmakla meşguldü. Kah gülüyorduk, kah susuyorduk; anlamlı anları anılara kalb ediyorduk.
Emekli avukat olan Nimet teyze, özellikle adli tıp vakaları üzerinde çalıştığı için acı tatlı hatıraları biriktirmişti hayat defterinde. Geleneksel toplum incelemelerinde bulunduğunu da anlatırdı sıklıkla. Muhabbette, geleneksel komşuluğun günümüzde nadir olduğu sözü açıldı. Nimet teyze, geleneğin aslında yok edilmeden var olmasını ve sonraki nesillere nasıl aktarılabileceğini dile getirdi. Getirdiğim çayı yudumluyordu bu arada. Muhabbete tat katan sıcak çayı soğutmaya kıyamazdı.
Devam etti sözlerine; bu defa düşünürlerin fikirlerini de konuya dahil etti.
"Aylinciğim" nidasıyla söze başlaması şaşırtmadı beni. Aylinciğim diye hitap ederdi bana çoğunlukla. Zira bir insan için, kendi ismini yüz yüze muhabbet esnasında kullanmanın iletişimi müspet yönde etkileyeceğini de ondan öğrenmiştim.
Glassie’nin bir teziyle devam etti, gelenek üzerine sözlerine:
Gelenek sözcüğünün kafa karıştırıcı ve zengin bir kavram olduğunu belirterek onun sadece geçmişle değil, bugün ve gelecekle ilgili olduğuna dikkat çekmektedir. (Glassie)
“Bu görüşü oldukça önemserim,” dedi.
“Ne de olsa bir toplumun kültür temeli gelenek değil midir? Toplumun var olması bu geleneğin kaç nesil sürdüğüyle içten içe alakalıdır,” diye de ekledi.
O an, geçenlerde bir dergide okuduğum yazıyı hatırladım. Tevafuk bu ya, o da küreselleşmenin sınırları üzerine bir yazıydı. Nimet teyzeye bu yazıdan bahsettiğimde, okumak istedi. Dergiyi kütüphanemde aradım, bulamadım. Hayıflandım kendimce.
"Hay aksi!"
"Daha geçen gün elimdeydi, nereye koydum," diye içerliyordum ki o an, geçen gün balkonda ikindi çayımla birlikte yazıyı okuduğum aklıma geldi. Ve baktım, balkon masasında hafif esen rüzgârda sayfaları ritim tutuyordu mevsime. Neyse ki Nimet teyze okumaya başladı. Ben de o esnada çayları tazeleyeyim dedim.
Mutfağa gittiğimde, Nimet teyzenin sesli okumaya başladığını işittim.
"Aylinciğim, harika bir kısım buldum," dedi. Ve ben yanına gidince tekrar okudu o kısmı:
“Marshall, küreselleşme kuramından söz ederken, küreselleşmenin tanımlarından birinin küresel ölçekte bir kültürel sistemin ortaya çıkışı olduğunu belirtmektedir.
Küreselleşme retoriğinin ana tezlerinden birini oluşturan, dünyanın belli açılardan giderek küçüldüğü görüşü; kültür ve geleneğin de aslında ‘bizim’ farklılıklarımız olduğu, küreselleşen dünyada bunları koruyarak yerimizi almamız gerektiği biçimindeki açıklamayla birlikte ileri sürülüyor.” (Marshall)
Önceden okuduğum yazıdan bir parçayı Nimet teyzenin sesinden duymak güzeldi. Böyle bir muhabbete bir iki saati teslim ettik Lakin bâki sırlara açılan saatlerde olmak, insanın mânen ömrünü uzatıyor gibiydi. Önemli olan da bu mânâ iklimi değil miydi?