Şikâyet mi? Sorumluluk mu?
Yaşam döngüsü içinde insanın olup bitenlerden etkilendiği ve buna karşı birtakım davranışlar sergilediği bir gerçektir. Yaşamın her alanında gerçekleşen olup bitenlere verdiğimiz tepkileri davranış olarak tanımlarız. Şikâyette bir davranış sorumlulukta bir davranış olarak tanımlanır. Dolayısıyla insan sosyal bir varlık olması nedeniyle hem etkileyen hem de etkilenen bir varlıktır. O hâlde etken mi? Edilgen mi? Olmayı tercih etmeliyiz. Bu yazımızda bu konuda toplumdaki davranışsal durumları ele alarak sizlere, yaşamdan şikâyet edenlerin sorumluluk konusundaki sosyal davranışları konusunda fikirlerimizi ifade etmeye gayret edeceğiz.
“İnsan, yaşadığı sorunlardan dolayı çevresini suçlamaktan vazgeçmeli, dinsel ve ahlakî değerler çerçevesinde irade gücünü ve sorumluluk duygusunu artırmak için çalışmalıdır.” (Albert Schweitzer)
Gerek sosyal hayatta gerekse bireysel yaşam ekseninde oluşan sorunların şikâyetçisi miyiz yoksa onları belli bir sorumluluk ekseninde ele alarak çözmeye çalışan bir davranışsal yapımız mı var? İnsanların olup bitenden etkilendiğini ve bu olup bitenlere karşı davranış geliştirdiğini ifade etmiştik, bunun toplumda şikâyet odaklı gelişmesinin aslında insanın inşa süreciyle oldukça fazla ilgisi olduğunu söyleyebiliriz. İnsan yaşam boyu kendi gelişimine katkı sunan birçok mefkûreyi yapısında inşa ederek yol alır. Bu ilerleyiş yolculuğunda etkilediği de olur etkilendiği de çevresini iyi gözlemleyen biri, insanların olaylar karşısında çok fazla şikâyet ettiğini buna mukabil çok azının sorumluluk içinde davranış sergilediğini görmektedir. İnsanın inşa süreçlerinde sorumluluk eksenli değil daha çok suçlama ve şikâyet eksenli bir psikoloji ile yapılandırıldığı veya toplumsal eğilimlerin onu bu şekilde etkilediğini uzmanlar ifade etmektedir. Örneğin eğitimin iyi olmadığından, ekonominin iyi gitmediğinden ya da sosyal ortamda insanlar arası ilişkilerin veya davranışların rahatsız edici yönünden şikâyet eden birisine “şikâyetlerinize nasıl bir çözüm önerirsiniz” denildiğinde; adresi yetkilileri göstererek kendisinin bu olup bitenlerden muaf olduğunu ifade etme yolunu seçerek bireysel kalitesini yaşanan olumsuzlukların üzerinde tutar. Şikâyet etme davranışını da mevcudu gören ve dillendiren kimliği üzerinden yapar hatta olup bitenlere ‘’kimse ses çıkarmıyor ben ses çıkararak sorumlu davrandım’’ demekle sorumluluğunun sınırlarını çizebiliyor. Evet söylemekte bir sorumluluktur, lakin şikayetsel söylemlerin bir sorumluluk çerçevesinde değil daha çok suçlama ekseninde konuşulduğu bir toplumsal gerçektir. O nedenle sorumlulukların inşa etiği toplumlarla şikâyetlerin konuşulduğu toplumların taban tabana birbirinden zıt kimlikler inşa ettiğini hem yaşadığımız çağda hem de tarih bize öğretmiş durumda. Yine Hz. Muhammed’e gelen birisi “kıyamet ne zaman kopacak” sorusuna mukabil “kıyamet için ne hazırladın” cevabıyla sorumluluklarına vurgu yapmış.
“Sorumlusu olmadığımız şartlara verdiğimiz tepkilerden sorumluyuz.” (Allan Massie)
Şikâyet ettiğimiz her duruma karşı sorumlu davranmak belki de şikâyet ettiğimiz sorunları çözme noktasında anahtar bir rol üslenebilir. Yaşamını sorumluluk üzerine inşa etmeyen insanların kendilerine sunulmuş hayatlarla asla mutlu olamayacaklarının, buna mukabil yaşamını sorumluluklar üzerine yapılandıran birey ve toplumların ise huzur ve refaha yol alacakları aşikârdır. Şikâyet etmeden tespit ettiğimiz sorunlara sorumlu davranarak yol almak bir ilkesel davranıştır. Güzel yarınlar, “Sorumlulukta ben varım diyenlerin omzunda yükselecektir.”
Sosyolog Necdet TOPCU