İki tanımla başlamak istiyorum. İlki haz; en basit tipi “gereksinimleri gidermektir” der Thomas Szasz. Bu durumda kişiye özeldir haz ve insandan insana değişiklik gösterir. Çikolata, çay, kahve, alkol, heyecanlı sporlar, yemek, sigara, cinsel ilişki, internet, dijital oyunlar, bilgisayar gibi sayabileceğimiz birçok şey hazza örnek verilebilir. Bu anlamda hazzı en iyi açıklayan kavram ise hedonizmdir.
Plato, bedensel olarak duyduğumuz haz karşısında onu kabul etmek veya reddetmek konusunda yaşadığımız çatışmayı vurgulamış ve buna radikal hedonizm ismi verilmiştir. Diğer yandan Aristo ise, çalışmamız gerektiğini aksi takdirde boş vakitlerimizin olacağını ve bu boş vakitleri de düşünerek geçireceğimizi bunun da en büyük haz olduğunu söylemiştir. Buna da rasyonel hedonizm denmiştir. Aristo'da acıyı doğuran haz iken, Platon'da arzuyu doğuran hazdır.
Beynimizde hazzın oluştuğu Ventral Tegmental Area denilen bölgeden dopamin salınması hazzı ortaya çıkarır ve yapılan araştırmalar, beslenme, seks, uyuşturucu madde, alkol ve çikolata gibi etkenlerin dopamin salgıladığını göstermiştir.
İkinci olan bağımlılık ise bir beyin hastalığıdır. Çünkü, bağımlı kişi bağımlılığını bırakmaya çalışsa da beyni buna izin vermez. Beyinde iki bölge, amigdala ve prefrontal korteks bağımlılıktan sorumludur. Amigdala çoğunlukla öğrenme ve hazdan sorumluyken, prefrontal korteks arama davranışından sorumlu bölgedir. Sürekli bağımlı olduğu şeye maruz kalan kişi bir süre sonra haz duyamaz hale gelir ama yine de bırakamaz. Çünkü, prefrontal korteks ona sürekli ara ve bul emrini verir. Kişi artık haz duymasa bile bağımlılığına devam eder. Genellikle aile bağımlının doğruyu söylemediğine inanır ve istese bırakır diye düşünür. Ancak düşünülenin aksine bağımlı kişinin beyni buna izin vermez.
Evet, tanımlar biraz yorucu oldu biliyorum ancak bilimsel gerçekler göz ardı ederek bağımlılığı anlamamız zor olacaktır. Bağımlılıkla ilgili ilk aklımıza sigara, alkol, madde gibi türler gelse de, günümüzde pandeminin de tetiklemesiyle dijital oyun, sosyal medya, ekran, telefon bağımlılığı gibi yeni türleriyle hayatlara çoktan girmiş durumda. Neredeyse her insanda her evde bu bağımlılıkları duyar olduk.
Hazzı ve bağımlılığı bir nebze de olsa açıklamaya çalıştık. Peki oyun bunun neresinde?
Belki de yaşamın kendisi bir oyundur ve bazı oyunlar oldukça tatsız ve zararlıdır. İşte bağımlılık da hem ailece oynanan bir oyundur hem de çok acı verir. Bunu belki de herkesin bildiği bir oyunla anlatmak gerekir. Hani şu bahçede 5-10 kişinin birlikte oynadığı ve bir topun havaya atılarak oyunda bir kişinin adının söylendiği oyun var ya, evet evet o “istop” işte... Bağımlılık aslında o toptur. O topu tutan ve havaya atan kişi de bağımlıdır. Topu havaya atıp "anneeeeee" diye bağırdığında elindeki topu yani bağımlılığının sorumluluğunu annesine atıverir. Anne de kıyamaz evladına ve koşarak topu yakalar. Bir sonrakinde belki baba, bir sonrakinde topu yakalayan bir eştir. Halbuki o top yere düşse ve cezasına da bağımlının kendisi katlansa belki de bir çözüm bulunabilir. Çoğu zaman aileler önce bağımlılığın olduğunu kabul edemez, sonraki adımda ise herkesten utanarak saklamaya çalışır. Konuşmaya bile çekinilir, bağımlının yaptığı olumsuz davranışlar saklanır, görmezden gelinir, sözde yardım ettiğini düşünen aileler bir süre sonra bağımlının oyununun başrol oyuncusu olmaya başlarlar. Aile veya eşler, bağımlının yanlış davranışlarına bahaneler bularak, işe veya okula gidemediğinde mazeretlerine ortak olarak, kötü davranışlarını görmezden gelerek, bağımlının sorumluluklarını üstlenerek, onu affetmeye, haklı görmeye çalışarak aslında yardımdan çok giderek bağımlılığın daha da derinleşmesine destek vermiş olurlar. Bu konu oldukça uzun ve meşakkatli, bir sayfaya da sığamayacak kadar derin. Şimdilik burada bırakıyorum ama ilerleyen sayılarda da yer vermeye gayret edeceğim. Sağlıkla ve sevgiyle kalmanızı dilerim.
Esra Tellioğlu
Aile Danışmanı
Kaynak: Prof.Dr.Kültegin Ögel, Bağımlı Aileleri için Rehber Kitap, Diğer Anonim kaynaklar