KARANLIKTA KAYIP: Aile İçi Şiddetin İzleri
Aile, genellikle güven ve sevgi dolu bir liman olarak algılansa da, ne yazık ki bazıları için bu liman karanlık sularda kaybolmuş olabilir. Görünüşte zarif bir yaşamın içinde saklı kalmış çığlıklar, aile içi şiddetin karanlık yüzünü gözler önüne seriyor. Günlük yaşamımızın her anında, sosyal medya dahil olmak üzere aile içi şiddet gibi acı verici olaylarla karşılaşmak, bu gerçeğin ne kadar yaygın ve yıkıcı olduğunu ortaya koyuyor.Aile içi şiddet, genellikle ataerkil toplumlarda daha yaygın olarak görülmektedir. Bu tür toplumlarda erkek egemenliği, güç dinamiklerini ve cinsiyet eşitsizliğini derinleştirerek şiddeti körükleyen bir zemin oluşturur. Aile içi şiddetin çeşitli boyutları bulunmaktadır: fiziksel şiddet, sözlü şiddet, duygusal ya da psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet vb.İçinde bulunduğumuz coğrafyada aile içi şiddetin pek çok örneğiyle karşılaşmak, bu sorunun ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Bu durum, toplumsal değişim için acil adımlar atmamız gerektiğine işaret ediyor. Kadınlar tarih boyunca çoğu zaman susturulmuş; kadının konuşması sıklıkla “ayıp” olarak görülmüştür. Bu da, onun düşüncelerini ifade etme hakkının kısıtlanmasına ve susturulmasına yol açmıştır.Kadınlarımız, karşılaştıkları her türlü zorluğa ve acıya rağmen suskun kalmayı tercih ediyor; çünkü çoğu, suskunluklarının ardındaki belirsizlik ve korkuyla “Sonrasında ne olacak?” sorusunun ağırlığını taşımaktan başka bir çaresi olmadığını düşünüyor.Bizzat şahit olduğum bir olayda, parkta karşılaştığım bir kadının bana söylediği sözler aklımdan çıkmıyor:“Eve para getiriyor, beni ve çocuklarımı eksik bırakmıyor; dışarıda ne yaptığının benim için bir önemi yok.”Bu cümle, kadının içinde bulunduğu zor durumu ve yaşadığı içsel çatışmayı tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.Toplum olarak kadınlarımıza yeterince değer vermediğimiz gibi, onları zaman zaman kendilerini değersiz hissettirecek bir bakış açısına da itiyoruz. Bu durum, kadınların kendi potansiyellerini ve değerlerini sorgulamalarına neden olmaktadır.Hiç düşündünüz mü, neden pek çok kadın cinayeti ya da intihar vakası evin içinde gerçekleşiyor? Güvenli bir liman olarak algıladığımız evlerin aslında ne kadar tehlikeli bir mekâna dönüşebileceği gerçeği hepimizi derinden sarsmalı.Her gün binlerce kadın ve çocuk, aile içi şiddetin acımasız kurbanı oluyor. Bu durum, toplum olarak üzerimize düşen sorumlulukları bir kez daha düşünmemiz gerektiğini gösteriyor.Keşke “Aile Yılı” kapsamında yapılan çalışmalardan biri de aile içi şiddeti en aza indirmek olsaydı. Devletin bu konuda daha fazla çaba göstermesi, hem bireyler hem de toplum için hayati bir adım olurdu.Aile içi şiddet yalnızca fiziksel bir eylemle sınırlı değildir; sözlü şiddet de büyük bir düşkünlük ve yıkım yaratabilir. Aile içi şiddet, karanlık bir gölge gibi yaşamlarımızın üzerine düşer; görünmeyen izler ruhlarımıza kazınır. Her yıl binlerce insan bu korkunç döngünün mağduru olurken, her hikâye kendi içinde bir kayıp ve travma barındırır.Karanlıkta kaybolanlar, yaşadıkları acılarla bir türlü barışamazlar; toplumsal yargılar ve tabularla mücadele etmek zorunda kalırlar. Bu yazı sadece bir hikâye değil, farkındalık yaratma ve değişim çağrısıdır.Aile içi şiddetin önlenmesi, toplumun her kesiminde bilinçlenmeyle mümkün olacaktır. Şiddetin yalnızca kurbanları değil, aynı zamanda tanıkları da derin etkiler yaşar. Toplumsal yapılar, şiddeti normalleştiren kalıpların kırılması ve güvenli yaşam alanlarının oluşturulması adına yeniden şekillendirilmelidir.Bu konuda yasa yapıcıların, eğitimcilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve bireylerin büyük sorumlulukları vardır.Sonuç olarak, karanlıkta kaybolanları yalnız bırakmamalı; onları dinlemeli, desteklemeli ve seslerini duyurmalıyız. Her bir ses, karanlığı delen bir ışık kaynağı olabilir. Hep birlikte, bu karanlığı daha aydınlık bir geleceğe dönüştürebiliriz.Aile içi şiddeti ortadan kaldırmak, hepimizin kalbinde bir umut ışığı yakmak için birlikte bu atacağımız adımlarla mümkündür.Geleceğimiz için kadınlarımıza sahip çıkalım.Onların güçlenmesi ve haklarının korunması, daha adil bir toplum inşa etmenin yanı sıra, geleceği parlak çocuklar yetiştirmenin de temelini oluşturur.