Sosyolog Dergisi Bir DUSODER Yayınıdır

Kapatmak için ESC Tuşuna Basın

Emile Durkheim; Sosyal Kimliğin İnşaası

         “Durkheim; toplumu bir bütünü oluşturmak amacıyla farklı işlevler üstlenmiş parçalardan oluşan biyolojik bir organizmaya benzetirken bu toplumun onu oluşturan bireylere indirgenemeyecek nitelikte bağımsız, bireylerin üzerinde (yani bireylerden daha önemli) bir gerçekliği olduğunu düşünür ve savunur. Bu toplumun bireyler üzerinde kollektif nitelikteki toplumsal olgular (gerçeklikler) aracılığıyla yaptırım gücüne sahip ve yine bireyleri üzerinde baskıcı ve sınırlandırıcı olduğunu vurgular ve bu nedenle toplumsal olguları sosyolojinin bir çalışma nesnesi olarak tanımlar.”[1] 

          Durkheim’in sosyoloji teorisi, birçok sosyoloji teorisi gibi toplumsallaşmanın kaçınılmaz olduğunu belirtir. Ve bu toplumsallaşma sürecinde neredeyse her şey toplumun lehinedir.  Bir bakıma bireysel irade ve fikirler toplumun çıkarları için bozulur. Kollektif bilinç, bütün çalışmaların merkezindedir. Toplum, bireylerin toplamından daha fazla bir şey ise toplumsal şuur da ferdi şuurdan fazla ve onun üzerindedir. Ve sosyal kimlik de tüm toplumsal olgular gibi kollektif bilincin izlerini taşır.

           Sosyalizasyonun yani toplumsallaşma sürecinin en önemli ürünü, sosyal kimliktir; tek tek her bireye sosyal kimliğinin kazandırılmasıdır. Bireysel hayatın her yönüne etki edecek olan bu sosyal kimliktir. Zira kimlik, bireyin çevresinde gelişen olayları seyrettiği penceresi gibidir. Olay ve olgular bu pencerenin görüş açısı ile zihinsel şeklini alır. Durkheim, zihinsel şemalara da bu perspektiften bakar.

        Sosyal olaylar birbirine bağlı değişkenlerdir. Bir sosyal olayın belirleyicisi yine bir sosyal olaydır. Bir sosyal olayın neticesini de başka sosyal olaylarda aramalıdır. Bu sebeple sosyal kimliğin sahibi, toplumsal varlık olan insanın, davranışının toplumsal zeminden bağımsız düşünülmesi hatadır. Davranış, nedenleri ve sonuçları itibariyle toplumsal olgular ve toplumsal yapılarla birlikte düşünülmelidir. Durkheim'e göre bireysel davranışın temelindeki motivler; kültürel normlar, toplumsal olgular ve ilişkilerin dâhilinde gelişmiştir. Bunun böyle görülmesi sosyolojizm ekolü için teorik bir zarurettir. Bu çıkarımlarıyla da sabittir ki Durkheim sosyolojizm ekolünü temsil eder.

                  Sosyolojizm ekolünün öğretileri açısından bakıldığında sosyal kimlik asla bağımsız, zihinsel bir tasarım değildir. Kimlik, diğer toplumsal olgular gibi ele alınmalıdır. Post-Modern çağda bile “ben kimim?” sorusunun yanıtı çelişkiler barındırmaktan kurtulur. “Ben”, toplumun bana verdiklerinden ibaretim. Toplumumu gösteren bir aynayım demektir. Hayatım ve hayata bakışım, toplumsal duyuş ve anlayışların gölgesinde kalmaktadır demektir.

                    Durkheim’de toplumsal olgu kavramı norm, değer, ilişki, düşünce, davranım ve toplumsal yapıya ait ve toplumsal yapı ile ilişkili birçok şeyi içerir. Bu yüzden toplumsal olgular kimlik tanımının öncülüdür. Kimlik tasarımı tamamen toplumsal olgulara aittir. Hülasa edilecek olunursa toplum, kimliğin tek ve kudretli failidir.


[1] http://www.ibrahimbayraktar.net/2014/09/klasik-sosyolojide-temel-yaklasımlar.

NECDET TOPCU

Sosyolog / Aile Danışmanı

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Dergiler