Sosyolog Dergisi Bir DUSODER Yayınıdır

Kapatmak için ESC Tuşuna Basın

Elif Dilara Tahtaci

KÖŞE İSMİ:BİTEN BİR DÜN&BAŞLAYAN BİR YARIN

                                                                 SANALLAŞIYOR MUYUZ?

     Küreselleşmenin hız kazanması kültürel ve toplumsal alanların dönüşmesinde önemli işlevler üstlenmektedir.Hızla artan internet teknolojisi artık hayatımızın her anında aktif hale geldi.  İnternet, özellikle yeni bir özgürleşme alanı, kültürel bir mekan ,kendilerini rahatça ifade edecekleri ,alışkanlıklarını hızla değiştirebilecekleri bir ortam sunuyor,sunmuş olduğu bu ortam,sınırları aşma,sorumluluk almama konusunda eşi benzeri olmayan bir mecra. Özellikle bu mecralarda bireyler, olmak istedikleri özelliklerde kendilerine bir kimlik oluşturuyorlar ve bu kimlik oluşumu brikolaj bir şekilde oluşmaya devam ediyor.

      Sosyal medya araçları insanı kontrolsüz ve bilinçsiz biçimde etki altına almaktadır. Sosyal mecraların sunmuş olduğu olanaklardan yararlanırken çoğu insan bunun üzerine düşünmeden, sadece beğenilere ve beklentilere göre hareket etmektedir. Kendi özelliklerini, degerlerini beğeni ve takipçi sayısına göre belirleyen bireyler ortaya çıkıyor. Aslında burada gizli bir mobing söz konusu.Gerçek karakterlerine yabancılaşarak olmak istedikleri karakterlere bürünerek “mış”gibi yaşamaya çalışan ve bunun sonucunun kendilerine neler getirebileceginin farkına dahi varmayan “sanal köleleri”oluşturacaktır ve bu sanal kölelik alışkanlığın bir gücü olarak gittikçe geçmişi ve geleceği arasında bağ kurmakta zorlanan,ananelerine yabancı,empati yapamayan ,sabırsız ,her şeyin bir an önce olup bitmesini isteyen birer bireyler olacaklar ki bu da toplumda ki ilişkileri derinden etkileyecektir.

image.jpeg 

Bir zamanlar “kokmuştur” diyerek komşulara ikram edilen yemekler şimdilerde ise sırf sosyal mecralarda paylaşım yapmak için donatılan sofralar itinayla fotoğraflanıp paylaşılıyor hem de adeta yarış halinde...

 

image-1.jpegPeki ya kahvehaneler,değişik sosyo-ekonomik seviyelerden insanlrın bir bir araya gelip birikimlerini birbirlerine aktardıkları,çeşitli sohbetlerin yapıldığı, cinsiyetayrımına da kaynaklık eden bu mekanlarda artk birbirlerinin yüzüne dahi bakmadan, ellerinde telefon, tablet, bilgisayar eşliğinde konuşan insanların olduğu mekan dönüştü. O zamanların kahvehane kültürü zamanla anlamını yitirdi. Sosyal mecralarda herkes herkesle mekan, saat farketmeksizin iletişim halinde hem de gerçek dünyadaki iletişimden daha hızlı bir şekilde. Bu mecralarda ana ayak uyduran kimliklerle kurulan arkdaşlıklar, dostluklar, ilişkiler yaşanmışlık hissi uyandırmadığı için hiçbir sorumluluk barındırmayan kozmopolit bir sanal dünya sunuyor bu da bireylere cazip geliyoır fakat bunlar zaman sonra bir takım sorunları beraberinde getirecek mesela; bireyler önce kimlik karmaşası yaşayacak ve bu önce kendine güvensizlik ile başlayıp bu güvensizlik topluma doğru ilerleyecektir.

  İnsanlar artık kendi benliklerinin farkına varmalılar. O sıkışık kaldıkları küçük ekranlardan gözlerini gökyüzüne kaldırmalılar. Artık çocuklar, gençler gökyüzüne bakmıyor. Sokakta, yolda yürürken telefonda oyun oynamak sadece level atlatır ama gözlerini o ekrandan alıp gökyüzüne ve çevrelerine çevirirlerse hayal güçleri genişleyecek, empati yapma seviyeleri yükselecektir. Sosyal mecralarda oynanan oyunlarda sonuç önemliyken sokakta arkadaşlarla oynanan oyunlarda önemli olan süreçtir. Bir birey arkadaşlarıyla oyun oynamaya başladığı zaman yüklendiği rolün üstesinden gelebilmek için sorumluluk duygusunu artırıyor. Sokak oyunları çocuğun kendine güven, kendini denetleme, birlikte dayanışm halinde iş birliği yapma, kurallı, sorumluluk almayı gerektiren bireysel ve toplumsal alışkanlıklar kazanazaktır. Burada ailelere ve eğitimcilere büyük iş düşüyor. Çocuğun eline telefonu verip sessizleştirmek yerine onlarla vakit geçirip bilinçli birer kültür aktarıcısı olmalılar. Bu sayede gençlerin tek endişeleri ‘’ şarj bitecek, internetin kotası dolacak’’ olmayacaktır. Bir zamanlar ‘’sussun‘’ diye verdiğiniz telefonları, tabletleri zaman sonra ‘’elinden bırakmıyor’’ diye gençleri suçlayamazsınız. En önemlisi ise sosyal mecraları kulllanmak için yaş sınırlaması getirilmeli.

 

Sosyolog : Elif Dilara TAHTACİ 

image.jpeg

Dergiler