EBEVEYN GELİŞİR DÜNYA DEĞİŞİR
Dünya nüfusunu baz alacak olursak, Türkiye çocuk nüfusu olarak en yoğun ve doğal olarak ebeveyn oranının da en yüksek olduğu ülkelerden biridir. Anne-baba olmak kapsamlı olmayı gerektirmekle birlikte bireyin gelişiminin boy ve kilo oranından ibaret olmadığını, bulunduğumuz yaşam koşullarına hem fiziksel hem de mental açıdan müheyya olmalarını terennümden uzun soluklu bir süreçtir. Ebeveynlerin çocuklarına kasti veya istem dışı aşılamış olduğu; toplum baskısı, eril bakış açısı, hedonizm, kalıplaşmış kültür, otoriteryan, bozuk ve uyumsuz davranış kalıpları, çocuğu bireysel yeteneklerinden soyutlama gibi eylemler, çocuklar üzerinde ciddi etkiler yaratır. Bu etkiler; aşırı kaygı, konuşma bozuklukları, altını ıslatma, panik, online oyun bağımlılığı, kayıp benlik ve yetersiz kişilik gibi sorunları beraberinde getirmektedir. Ebeveynlerde en vazıh sorun "Çocuğu birey yerine koyamamaktır." Onları kendi arzularımıza göre bir hamur misali şekillendirmeye çalışmaktır. Nitekim ülkemizde çocukların yüzde kaçı özgüven sahibi, kaçı kendine ve topluma faydalı ve yine yüzde kaçı mutlulukta tokluk hissiyatına ermiş, çocukluğunu tam anlamıyla yaşamış kendini ve hayallerini gerçekleştirebilmiştir? Büyük bir yeislik içinde cevap sizce de çok aşikâr değil mi? O hâlde bırakalım arzu ve söylemlerimizi bir kenara ayna olalım onlara. Zira çocuklar söylemlerimizi değil ayak izlerimizi takip ederler. Bıraktığınız izlere dikkat edin! Gelişimlerine katkı sağlarken gururunuzu, egonuzu, narsisizminizi bırakın bir kenara. Çünkü ruhunuzun bu yönü en büyük korkuyu salgılatır onlara.
Kanaatimce insanlar anne-baba olmadan evvel bu misyonu ne kadar taşıyabilecekleri, vicdani boyutlarının ne ölçüde uyum gösterebileceği, bencillikten arınmış ve hangi boyutta fedakârlık yapabileceklerine dair bir doküman ile vasıflandırılarak böylesine mühim bir misyon ile taçlandırılmaları imkân bulsa. Trajikomik gelebilir fakat mevcut durum tam da bu. Mental açıdan yetersiz, amiyane bir mizaca sahip ebeveynlerden fevkalade çocuklar beklenemez! Yalanı yaşamının merkezine konumlandırmış, sözel ve fiziksel şiddeti içinde barındıran ailede yetişmiş bir çocuğun yalan mefhumundan uzak, hayvanlara ve doğaya karşı sevgi besleyememesi, egoist ve depresif bir ailede büyüyen çocuğun empati, öz bilinç, tevazu gibi kavramları kendi dünyasında barındıramaması, ilim ve kitaplara yabancılaşmış ebeveynlerin, kitaplarla harmanlanmış bilime yatkın çocuklarının varlığından söz edemememiz gibi birçok örneği teşkil eder. Asıl mesele; aileyi nasıl iyileştirebileceğimizi idrak edip aslında dünyayı iyileştirebileceğimize inanmamızdır.
Geminin kaptanları olan anne ve babalar, "Çocuğunuzun asi, içine kapanık, enaniyete kapılmış, şiddet ve zorba yanlısı bir birey olarak mı yetişmesini istersiniz, yoksa özgüven sahibi, ne istediğinin bilincinde, hedef odaklı kendini geliştirip gerçekleştirebilecek potansiyele sahip yetkin ve etkin çocuk olmasını mı?"