Sosyolog Dergisi Bir DUSODER Yayınıdır

Kapatmak için ESC Tuşuna Basın

Ayna Benlikten Aynada Benliğe

 

Benlik kavramı, geçmişten günümüze birçok yönden inceleme konusu olmuştur. Psikologlara göre benlik, bir kişinin nasıl düşündüğünü, algıladığını ve kendini nasıl değerlendirdiğini anlatmak için kullanılır. Yani, kendinin bilincinde olmak benliğe sahip olmaktır.

Peki, bizler birey olarak benliğimizin ne kadar farkındayız?  Benliğimiz hakkında neler biliyoruz? Aslında herkesin farkında olduğu, yer yer kendini sorguladığı bir benliği vardır.  Kişinin içinde kendisini gözetleyen, sorgulayan, davranışlarını değerlendirip düzene koyan, onu yönetip yön veren bir benliği olduğunun farkındadır. İçinde bulunduğumuz toplum, birey olarak sosyalleştiğimiz, benliğimizi ortaya çıkardığımız ve kişiliğimize yön verdiğimiz toplum olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyalleşme aynı zamanda kendimizi nasıl gördüğümüzü şekillendirir ve benliğimize yön verir.

Bu süreci en iyi tanımlayan ve açıklayan Sosyolog Charles Horton Cooley, “Ayna Benlik” kavramını kullanır. Cooley’ e göre kendimizi nasıl gördüğümüz yalnızca kendi kişisel özelliklerimizi doğrudan algılamaktan değil, başkalarının bizi nasıl gördüğünü nasıl algıladığımızdan da etkilenir. Cooley bunu; “Ben benim düşündüğüm kişi değilim, ben senin ben olduğunu düşündüğün kişi de değilim, ben senin ben olduğumu düşündüğün kişi olduğumu sanıyorum.” sözü ile çok güzel bir şekilde açıklar. Başkalarının bizi nasıl gördüğü, hakkımızda ne düşündüğü ve bizim bunu nasıl algıladığımızla ilgilidir. Yani öz kimliklerimizi, diğerlerinin bizi nasıl gördüğüne dair doğru ve yanlış algılamalarımızla oluştururuz.

Şöyle bir gerçek var ki, bizler toplumu oluşturan bireyler olarak sürekli bir etkileşim içindeyiz. Bu etkileşim sayesinde birbirimizin benliğine yön verip şekillendirebiliyoruz. Tam da bu noktada Charles Cooley’in Ayna Benlik kavramı devreye girer. Bizler karşılıklı olarak birbirimize ayna tutarız ve benliklerimizi ortaya çıkarırız.  Ayna benlik kavramı bir bireyin yaşamı boyunca geçerlidir. Yeni insanlarla etkileşimler, bir izlenime dayalı olarak kendi kendini değerlendirmeye teşvik eder.

Peki, günümüzde bu durum nasıl?  Bireyler olarak birbirimizi nasıl etkiliyoruz ve birbirimizi ne şekilde yönlendiriyoruz hiç düşündünüz mü?

Günümüz toplumunda çağımıza uygun olarak gelişen ve değişen zamana ayak uyduruyoruz. Burada değişen sadece zaman değil bizler de büyük bir değişime uğradık.  Fikirlerimiz, değerlerimiz, inançlarımız, hayata ve insanlara bakış açımız büyük bir değişime uğradı. Özellikle de insan olarak insanlara bakışımız değişti. Artık kimsenin kimseye tahammülü yok. Hep önyargılı ve eleştirel yaklaşıyoruz birbirimize. Anlamadan, dinlemeden, ne doğru, ne yanlış düşünmeden hareket ediyoruz. Hepsinden önemlisi “Empati” yapamıyoruz. Yargılayıp, sorguladığımız, kişiliklerinde sürekli bir kusur aradığımız insanların kendi benliklerinden hariç, farklı bir benlik oluşturduğumuzu ve bu benliklerine yön verdiğimizi unutuyoruz.

İşte bu yüzden sürekli etkileşim içinde olduğumuz aynı zamanı ve mekânı paylaştığımız, birbirimizi tamamladığımız bireyler olarak yaşadığımız toplumda birbirimizin “aynasından” bakmayı bilmeliyiz. “Aynada” gördüğümüz tüm “Benliklere” saygı duyarak yaşamalıyız.

ÇÜNKÜ BİZLER İNSAN OLARAK DOĞDUK, İNSAN OLARAK ÖLMELİYİZ.

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Dergiler