ÖTEKİNİN ÖTEKİ YÜZÜ / 3
- NESLİHAN KARAHAN Yazdı
- 2 ay önce Yayımlandı
- 34 Kez Okundu
ÖTEKİNİN ÖTEKİ YÜZÜ / 3
İnsanların farklı ırklarda , renklerde yaratılışı ; farklılığın farkının farkedilmesi için sosyal bir izahtır aslında .
Bu minvalde Sosyoloji literatürüne dahil olan "ağ teorisinin" önemli katkılarından biri de bilgiye erişim şartlarını dikkate alması ve şu ya da bu ilişki tipine erişim imkanlarını ortaya koymasıdır.
Böylece örneğin neredeyse tüm bireylerin birbirleriyle ilişkili olduğu ağlar durumundaki kliklerde iki farklı ağın kesiştiği bir konumda bulunan bir aktörün yeni bir bilgiye erişim imkanları birçok ilişkiye sahip aktörünkinden fazladır .(Ronalt Burt ../ 1992).
Farklılıkların bir araya gelmesi ve birbirinden müspet anlamda beslenmesi , yeni yeni yapılarda birleşerek işlevsel toplum unsuruna ulasabilmekti .
Nitekim , sosyal teoride filozoflar toplumlarda heterojenligi soyutlayarak , toplumu homejenlikle birleştirmek için birçok kuramlar oluşturmuşlardır .
Sahnelerden insanlık arası mücadele ve toplumsal çalkantılar devam ettikçe , çözüm arayışları ve uzlaşmaya ulaştıracak yöntemler aranıyordu .Çağlar bu yöntemi bulmakla birbirini takip ediyordu.
Öyle ki Charles Darwin ‘in biyolojik evrim teorisinin savunduğu canlıların evriminin teorisini toplum sal evrim niteliğinde de e uygulama yönünde adımlar atıldı.
‘’Sosyal Darwinizm’’ olarak adlandırılan ve canlıların evrimleşmesinde olduğu gibi toplumsal ilerlemede de , hayatta kalmak için kıt kaynaklar için verilen yaşam mücadelesi sonucunda meydana gelen ayıklanmayı vurgulayan bu düşünce , yy.ikinci yarısına damgayı vurmuş tur ,hatta bazı düşünürler tarafından Birinci Dünya Savaşı ‘ nın nedeni olarak da gösterilmiştir. Şeklinde ifade eder Crook. (Darwinzm ,War and History)
Aksi yönde düşünen kuram ve kuramcılar olmasıyla birlikte , müspet yönde düşünen kuramlar ağırlıktadır.
Birlik için varolmustu insanoglu oysa.
Bir bir , ele ele uzanan ellerin büyük bir halka oluşturup uzanan barış sahnelerini doya doya izleyebilmek için …
İşte bu bir "birey" idi ve toplumu "bireyler" oluşturuyordu.
Her bir bireyin meziyeti , ahlakı , karakteri , insani özellikleri farklı idi.
Ve bu farklılıklar birleşerek birbirinden beslenecekti aslında ...
O zaman toplum feraha erecekti.
Kimi uydu bu anlayışa kimi ise uymadı .Bu yaklaşımı toplumsal bütünleşmenin fazla olduğu toplumları ‘’mekanik dayanışma’’ olarak teorileştiren Emile Durkheim ‘ e göre dayanışma ve uzlaşmanın daha fazla olduğu toplumlarda ‘’anomi’’ ( normsuzluk / yabancılaşma) kavramının daha az görüldüğünü , bununla birlikte toplumsal bütünleşmenin daha az olduğu ‘’organik dayanışma ‘ teorisinde ise ‘’anomi’’ kavramının daha baskın görüldüğünü çalışmalarıyla kanıtlamıştır.
Durumun farkında olan birçok filozof ise bu durumu kendi lisanlariyla ,dillendirmişti.
Öyle ki taa ötelerden Darwin in dedesi olan Erasmus Darwin den dahi ses duyulur :
"Ye , yoksa yenirsin " der .
Yine 18 .yy ortalarindan bir ses , bu defa William Kirby bir görüş ileri sürer.
Yeryüzünde insanın arkadaşıyla sürekli olarak mücadeleye teşvik edildiğini ve merhametsizce birbirini yok ettigini , güçlünün zayifa baskı yaptığını dile getirir.( Sos.Darwnzm36)
1798 yılında , Malthus 'un kaleme aldığı " An Essay on the principle of population" adlı çalışmasında "nüfus prensibini" teorisini irdeler
Ona göre , nüfus geometrik olarak çoğalırken ,kaynaklar aritmetik olarak artmaktaydı.Hızlı nüfus artışı kıtlık , hastalık ,fakirlik sonucu savaş ve mücadeleyi beraberinde getiriyordu .
Bir de uzun süreçte oluşmuş toplumsal kimliklerini kaybetmekten korkuyorlardı çoğunlukla .
Bununla birlikte sosyolojinin kurucu babalarından olan Comte ise "toplumsal evrim" diye adlandırdığı çalışmasında ; insanların insanlığa evriminin, gelişiminin üç aşamada oluşabileceğini savunur .Buna göre bir sonraki aşama bir öncekinin tezahürüdür .
Bu yaklaşımla Comte "Toplum üyeleri , birbirine karşı tamamen sempatik olarak bütün üyelerinin birlikte sevinip birlikte acıları paylaştığı bir organizmadır." der .
Öyle ki toplumu , birbirine ekli organizma olarak tasavvur edebilen insanlık kuramının , ana unsuru olan "sevgi , düzen , ilerleme" metaforları bu yaklaşımı doğrular niteliktedir . "
Esin , kitabın sayfaları arasında ilerlerken , çoktan seçtiği masaya oturmuş kahvesini sipariş etmişti bile.
Kitabın ,farklılıkların birbirinden beslenip birlik oluşturması " biz " bilincini algılanması ona önceki yıllarda yaşadığı küçük anıyı hatırlattı .
Bu defa geçmiş hayatının geçmiş sahnelerine kapı araladı .
Lisans eğitimi yıllarıydı.Sosyal Psiklolji "dersinde , hoca ekolleri izah ederken anlatımı verimli kılmak icin bir şekil üzerinden anlatmıştı .
Şekiller bir yapbozdan farksızdı.Birbirine eşit olmayan , farklı renkte şekiller öyle bir tasarımla düzenlenmişti ki , iç içe geçmiş yapbozlar biraraya gelince bir bütünlük ima ediyordu.
Tıpkı ilkokul sıralarında gördüğümüz "kesirli sayıları" andırıyordu bu katman katman grafik şekli.
Hoca konuyu bu grafik şekli üzerinden aydınlatmaya çalışıyordu ki , Esin " nin de hayaline ek bir sayfa eklendi .
Farklı şekil ve renkler , toplumdaki çeşitliliği getirmişti gözúnün önüne .
Çeşitliliklerin ayrımlaştırıcı özelliklerine yönetiyordu insanoğlu genelde ,oysa birleştirici özelliği ele alınsa olguların niteliksel özelliği müspet anlamda kullanılsa toplumsal barış ,adalet birbirini kalkındırma gün yüzüne çıkabilirdi .
Bir müziğin farklı notaları bir araya gelince nasıl ahenkli müzik kulağa hoş geliyorsa , bu minval üzere kurulan toplumda geleceğe ümitvar bakmakta daha olumlu olabilirdi.
Kurak toprakların yağmurla canlanması gibi hasılat meyve verebilirdi.
Bunun hayalini kurmanın kolay ama uygulama kısmının zor olabilecegini de bilmiyor değildi Esin.
Sonra ötelerden bir ses duyar gibi oldu .
Marx amcanın sesiydi bu :
"Filozaflar dünyayı anlamaya çalıştı asıl olan onu degistirmekti ." diyordu.( Komünist Manifosto)
Hatta mezar taşında dahi bu söz varlığını koruyordu.
Ütopik bir teorinin yanılsaması olarak kalıyordu daima , bu yaklaşımların işlevsiz kalış yeni değildi.
Lakin barış ve adalet metaforlarları üzerinden bu hayali tasarımdan bir an kendini ayıltmak istemedi.
O akşam dersten sonra bu hayalini en azından küçük bir öyküde olsa bile canlandırmak istedigini hatırladı o an.
Kesin bir yerde saklı duruyordur nerededir acaba o öykü ? diye kendi kendine soru cümlesinin cevabını bulmaya çalıştı bir an .
Kafede çalan enstürmantal müzik ve kitaba yolculuk tüm yorgunluğunu almıştı .
Aniden , bugün bu kafeye dinlendirici olsun diye bir roman okumayı tasarladığı için geldigini hatırladı.
Kitap raflarında roman ararken şu an okuduğu kitabın kapağı onu kitabı incelemeye sevk ettiğini hatırladı .
Ortam huzur içinde sakinliğini koruyordu hälä …
Ama yavaş yavaş kalkmaya karar verdi .
Akşam arkadaşlarıyla sahilde yürüyüş yapmayı planlamislardı önceden ...
Merak bu ya eve girer girmez yürüyüş saati gelmeden şu yazdığı öyküyü bulmak istedi .
Eski defterlerini karıştırırken sayfada okunmayı bekleyen küçük bir õykú…
"Gökten üç elma düştü…
Hayır..! bu hikayede kimse muradına eremedi.
Elmalardan biri kırmızı..
Biri sarı..
Sonuncusu yeşildi.
Renkleri farklı , tatları farklı lakin türleri aynıydı.
Tek başlarına aynı renk , aynı düzlem ve sabitlikle tek bir pencereden bakarken hayata...
Yenilik ve değişimden bihaberlerken kendi etraflarında , yanyana iken çeşitlilikle , birlik ve beraberliğin iksirinden neşet eden tohumların zamanla nasıl filizlenebileğini , idrake çağırıyorlardı insanlığı adeta..
Farklılıkların yarattığı çeşitliliği , zıt kavramlara dönüştürüp tekdüzeliğin denizinde boğulan insanlara imâ ediyordu bir şeyleri..
Nitelikli yaşam için çeşitliliğin birbiri tamamlayan , besleyen unsurlar olduğunu hal diliyle izah etmeye çalışıyorlardı.
İnsaniyet vasfını yitirmiş , birbirini ötekileştiren çağın insanına."
Bu öyküyü devam ettirmek istemiş olmalı ki , küçük küçük notlar yazıyordu sayfada …
Sayfanın en köşe kısmında bir not gözüne ilişti.
Alt altta sıralanmış kısa cümleler seklinde yazılmış bir yazı idi.
"Aynı çağda yaşayan
insanların, aynı dertten muzdarip olmasıydı ;
yine insanı çıkmazlaraboğan.
Herkes haklıydı ama aslında haksızdı.
Herkes iyiydi ama aslında kötü. Herkes doğru ama aslında yanlış. Rota ne yöne gidiyordu.
Anlamak bi hayli zordu.
Sadece herkes insanı…"
Öyle baktı kısa bir süre .
Ne çok yazacak şey vardı insanın insana insandan var olan insanlık adına .diye düşünürken.
Telefonun çalması günün diğer kısmının vakit saatinin geldiğini hatırlattı …
Arkadaşları yürüyüşe bekliyordu .
Neslihan Karahan
neslihankarahan.tr@gmail.com
Kaynakça :
Edebiyat Sosyolojisi (Gisele Sapire / Doğubatı yay.)
Osmanlı Aydınları ve Sosyal Darwinizm ( Atila Doğan / Küre yay. )
Siyasal ve Sosyal Bilimler ( Şerif Mardin / İletişim yay.)
Durheim Öldü ( Arthur Asa Berger / Heretik yay.)
Bültenimize Üye Olarak yayınlardan ilk siz haberdar olabilirsiniz