DİĞERGAMLIK KÜLTÜRÜ
- Ayşegül Bayoğlu Yazdı
- 1 ay önce Yayımlandı
- 48 Kez Okundu
DİĞERGAMLIK KÜLTÜRÜ
Başkasının gamı ile gamlanmak. Karşılık beklemeden yardım etme davranışı.Arapça karşılığı isar olan bu tanım diğer insanlara yardım etmek,hatta onu kendinden bile öncelemek anlamına gelir. Ben merkezciliğin tam tersidir. Öyleki insanı toplumda erdemli, ahlaklı konuma yerleştiren bir davranış biçimi,bir tercih.
Diğergamlığı iliklerine kadar hisseden topluma dönüşmek…
Tarihler 6 Şubat’ı gösterirken büyük bir yarık açıldı zamanda;öncesi ve sonrası oldu. Asrın en büyük felaketi olarak nitelendirildi.
Yer Kahramanmaraş: ancak mekanlar ötesi bir yankı uyandı.Kimileri uyanamadı.Yankıyı duyamadı bile… Acı büyüktü, şiddetliydi, sarsıcıydı…
Bir milletin dona kaldığı günler başladı. Evlerinin sıcağından utandı millet, yediği yemekten, içtiği sudan, aldığı kokudan… Her yanı ölüm kokusu sardı bu topraklarda…
İnsan yaşadığından utandı. Kimi kepçe olmak istedi. Mekanlar aşmak, el uzatmak istedi. Kimi yol olmak istedi; hızla yardımları ulaştırmak…
İşte o an başladı toplumda kıvılcım ateşi.Yanan yürekler bir oldu.Ötekinin gamı ile gamlandı herkes, seferber oldu. Dil, din,ırk, renk ayrılmaksızın yardıma koştu tüm dünya,bir millet kıyama kalktı.
İnsan büyük bir olayla karşılaştığında üç seçeneği vardır; Kaçmak, savaşmak, donakalmak. Kaçacak bir yer yok, savaşacağın kimse yok, tek bir seçenek kalıyor; donakalmak, öylece kalmak, çaresizce.İzin ver üzerinden geçsin.Okyanusta büyük bir dalga ile karşılaştığında dalgaya karşı mücadele veremezsin, üzerinden geçmesine izin vermelisin, yüzeyde kalabilmek için. İyi olmak zorunda değilsin, üzülmenin, uykularının kaçmasının, yemek yiyememenin normal olduğu zamanlar vardır.İşte bu o zamandır.Geleni kapsamak, yaşadıklarına tahammül edebilmek seni canlı ve diri tutar.
Bir toplumun iyileşme kapasitesinin sergilendiği zamanlar başladı. Toplumun, bu büyük felaket karşısında dona kaldığı bir anda; kollektif bir aktiflik vardı. Mesafeler önemini yitirdi.Diğerlerinin gamı ile gamlandık.Harekete geçtik.Kim elinden ne geliyorsa yapmaya gocunmadı.İsar kültürünün tohumları filizlendi. Kendine zerre faydası olmadan elinden geleni yapmaya hazırdı toplum.
Ülke cenaze evine dönüştü.Yas başladı. Hepsi yaşanan yasın doğal döngüsü idi.Öyle değil mi? Neler olur cenaze evinde? Ölenin ardından gözyaşı akıtırsın, sofra kurarsın, yemek ikram edersin, iştahın kaçmıştır ama yine de yer, içersin, ısınırsın kalbin buz tutsa da, kendini suçlarsın: şöyle yapsaydım bunlar başımıza gelmezdiler geçer içinden, öfke duyarsın sorumlu bulduklarına, cezalandırmalarını dilersin, sonra derin bir sessizlik yaşarsın… Kabullenmekte öyle zorlanırsın ki inkar eder zihnin tüm olanları,kötü bir kabus olsun ve uyanınca geçmiş olsun diye dilersin.Ama geçmeyeceğini kabul etmekten başka yolu olmadığını farkettiğin zaman, işte o an beyninde zaman donar ‘o an’da kalırsın. Yeniden,yeniden yaşantılarsın o anı.Umut insanın iyileşme kapasitesinin bir tezahürüdür. Tüm gri rengin içinden filizlenip çıkacaktır insan nefes aldıkça. Ölüm; için kim kara demiş ki bazen bembeyazdır, ışıktır, nurdan bir parçadır. Selam olsun o nur ile aydınlananlara…Başımız sağalsın!...
Bültenimize Üye Olarak yayınlardan ilk siz haberdar olabilirsiniz